Son günlerde ülke genelinde gündemden düşmeyen aile içi şiddet olayları bir kez daha can yakıcı bir haliyle karşımıza çıktı. İki yaşındaki kızına fiziksel şiddet uygulayan bir babanın tutuklanması, olayın hem toplumsal hem de hukuki boyutlarını sorgulamamıza neden oldu. Bu tür üzücü olaylar, aile içindeki şiddetin yalnızca mağdurlarını değil, tüm toplumu derinden etkileyen bir soruna dönüştüğünü gösteriyor.
Birçok kişi, aile içi şiddetin sadece fiziksel saldırılarla sınırlı olmadığını biliyor. Psikolojik şiddet, duygusal istismar ve ekonomik baskı gibi pek çok farklı boyutu var. Çocuklar, bu tür travmalara maruz kaldıklarında, sadece anlık zararlar görmezler; aynı zamanda ilerleyen yaşlarında ciddi psikolojik sorunlar yaşayabilirler. İki yaşındaki bir çocuk, henüz dünyayı tanımaya başladığı bir dönemde, babası tarafından maruz kaldığı şiddetin etkilerini hayatının geri kalanında taşıyabilir. Göz göze geldiğimizde sergilediğimiz sıcaklık, güven duygusu ve sevgi, bu tarz bir istismar karşısında yok oluyor.
Olayın hemen ardından, güvenlik güçleri harekete geçti ve baba gözaltına alındı. Yapılan soruşturma sonucunda baba, tutuklanarak cezaevine gönderildi. Türkiye'de her yıl binlerce çocuğun aile içi şiddetin kurbanı olduğu düşünülürse, bu durumun yargı süreçleriyle de ne denli önem taşıdığı ortaya çıkar. Toplumun bu tür olaylara tepkisi ise genellikle büyüktür. Çoğu zaman, sosyal medya üzerinde oluşturulan kampanyalar ve toplumsal farkındalık çalışmaları, eğitim kurumları ve sivil toplum kuruluşları tarafından destekleniyor.
Ayrıca, aile içi şiddetle mücadele eden yasaların daha etkin bir şekilde uygulanması ve şiddetin her türlüsünün önlenmesi için toplum olarak daha çok çalışmalıyız. Bu durum, yalnızca kurbanların değil, toplumun genel sağlığı için de kritiktir. Şiddet davranışlarının er geç toplumun başka kesimlerine de sıçrayacağı göz önünde bulundurulduğunda, bu konudaki farkındalık artırılmalı ve önlemler alınmalıdır.
Yerel yönetimlerin ve devletin bu konudaki hassasiyeti, sadece ceza uygulamalarıyla sınırlı kalmamalıdır. Koruyucu önlemler, eğitim programları ve rehabilitasyon süreçleri hayata geçirilmeli, mağdur olan çocukların güvenli bir ortamda gelişimleri için çalışmalar yapılmalıdır. Bu tür olayların tekrar etmemesi için, toplum olarak el birliğiyle dur demek gerekmektedir.
Böylece, iki yaşındaki bir çocuğun yaşadığı travmanın yalnızca bir bireyi değil, toplumun tamamını ilgilendiren bir mesele olduğunu unutmamalıyız. Çocuklar, geleceğimizin teminatıdır ve onların güvenli bir hayat sürmeleri için hepimizin sorumluluk alması gerekmektedir. Aile içi şiddet konusundaki bilinç düzeyimizi artırmalı ve bu tür olayların yaşanmasını engellemek için çalışmalıyız. Gelecekte benzer olayların yaşanmaması için pek çok şey yapabiliriz; ancak ilk adım, bu konuda farkındalığı artırmaktan geçiyor.
Sonuç olarak, aile içi şiddetin her türlüsüne karşı durmalıyız. İki yaşındaki bu küçük kızın yaşadığı olay, toplum olarak hepimizi derinden sarsmalıdır. Bu tür durumların tekrar etmemesi için sadece ceza üzerinden değil, eğitime, farkındalık oluşturma faaliyetlerine ve koruyucu önlemlere de ihtiyaç duyulmaktadır. Şiddetin her türlüsüne karşı toplumsal dayanışma göstererek, daha güvenli bir gelecek yaratmak hepimizin elindedir.