Marmara Denizi, 28 Ekim 2023 tarihinde sabah saatlerinde 3 büyüklüğünde bir depremle sarsıldı. Bu deprem, birçok vatandaşı tedirgin ederken, özellikle kıyı bölgelerinde yaşayanlar arasında panik yaşanmasına yol açtı. Depremin ardından birçok kişi, sosyal medya üzerinden endişelerini dile getirirken, resmi kurumlar da olası artçı sarsıntılara karşı vatandaşları uyardı. Yetkililer, depremin yer altındaki herhangi bir kırılmanın sonucu olduğunu belirtirken, uzun zamandır beklenen büyük İstanbul depremiyle ilgili kaygıların bir kez daha gündeme gelmesine neden oldu.
Depremin merkezi, Marmara Denizi'nin açıklarında, yerin yaklaşık 10 kilometre derinliğinde meydana geldi. Sarsıntı, İstanbul'un Avcılar ve Beylikdüzü gibi kıyı bölgelerinde net bir şekilde hissedildi. Alışveriş merkezleri, kamu binaları ve birçok konut, deprem sırasında aniden sarsılmasıyla vatandaşların dışarı fırlamasına neden oldu. İlgili kurumlar, deprem sırasında herhangi bir can veya mal kaybı olmadığına dair açıklamalar yaptı. Ancak, bu tür küçük sarsıntıların, daha büyük bir depremin habercisi olabileceği düşüncesi, özellikle İstanbul'da yaşayanlar arasında yaygın bir endişe kaynağı. 3 büyüklüğündeki bu deprem, kum saatini hızlandıran bir uyarı niteliğinde değerlendiriliyor.
Depremler üzerine çalışan jeologlar ve sismologlar, Marmara Bölgesi’nin deprem açısından aktif bir zona olduğunu hatırlatarak, bu tür küçük sarsıntıların normal seyrin bir parçası olduğunu belirtti. Ancak, uzmanlar, 1999 Gölcük Depremi’nden sonra artan yapılaşmaya dikkat çekerek mevcut yapıların dayanıklılığının sorgulanması gerektiğine vurgu yapıyor. Birçok bina ve yapı, 1999 sonrası alınan önlemlerle güçlendirilmiş olsa da, hala eski yapıların varlığı tehlike arz ediyor. Yerel yönetimler, depremin ardından özellikle eski binalarda yapılan denetimlerin arttığını ve güçlendirme çalışmalarının hızlandırıldığını ifade etti. Ayrıca, İstanbul'da yaşayanlar için deprem güvenliği eğitimlerinin önemi de vurgulandı. Bu eğitimler sayesinde, depreme dayanıklı barınma ve güvenli alanlar oluşturma konusunda farkındalığın arttığı belirtiliyor.
Bu tür depremler, halkın deprem gerçeğiyle yüzleşmesini ve hazırlıklı olmasını sağlamak açısından önemli bir fırsat sunuyor. Eğitim programlarının yanı sıra, acil durum kitlerinin oluşturulması, ailelerin deprem anında nasıl hareket etmesi gerektiği konusundaki bilgilerin artırılması da kritik. Yetkililer, doğal afetlere karşı bilinçlenen bir toplumun, olası felaketlerde kayıplarını en aza indirgeyebileceğini savunuyor. Son olarak, gün geçtikçe artan doğal afetler ve iklim değişikliğine bağlı olaylar, toplumsal dayanıklılığı artıracak stratejiler geliştirilmesini zorunlu kılıyor.
Depremin ardından afet yönetimi ile ilgili olarak, İstanbul Valiliği ve Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı tarafından oluşturulan iletişim hatlarının önemli hale geldiği yine gündeme getirildi. Yerel halkın bu tür olaylara karşı daha dayanıklı hale gelmesi ve eğitilmesi, gelecekte oluşabilecek potansiyel felaketlere karşı bir ölçüde güvence sağlayabilir. Marmara Denizi’nde meydana gelen bu 3 büyüklüğündeki depremin, öncelikle toplumda deprem bilincinin artmasına vesile olmasını umuyoruz. Unutulmamalıdır ki, doğru bilgi ve hazırlık, bu tür doğal olayların yönetiminde vazgeçilmezdir.
Marmara Denizi’nde meydana gelen bu son deprem, birçok kişiye 'Bir sonraki büyük deprem ne zaman olacak?' sorusunu hatırlattı. Toplum olarak, depremleri sadece doğanın bir parçası değil, aynı zamanda hazırlıklı olmayı gerektiren bir durum olarak değerlendirmeliyiz.