Son günlerde İsrail ile İran arasında yaşanan artan gerilim, uluslararası gündemin merkezine yerleşti. Özellikle ABD basınında bu çatışmanın arkasında Donald Trump’ın yakın dostlarının etkisinin olduğu iddiaları öne çıkıyor. Peki, bu savaşın kazananı kim? Trump’ın dostları gerçekten bu kaosun bir parçası mı? İşte tüm bu soruların yanıtlarını detaylı bir şekilde ele alıyoruz.
İsrail ve İran arasındaki düşmanlık, birçok tarihsel ve politik faktörle şekillenmiştir. 1979 İslam Devrimi’nin ardından, İran’ın desteklediği gruplar ve İsrail’in güvenlik endişeleri, bu iki ülke arasındaki ilişkilerin köklü bir şekilde zedelenmesine yol açtı. Zamanla, bu düşmanlıklar daha geniş bir bölgesel çatışma haline dönüştü. ABD’nin Orta Doğu politikaları da bu süreçte önemli bir rol oynadı. Özellikle Trump döneminde, İran karşıtı sert tutumlar ve İsrail ile olan ilişkilerin güçlendirilmesi, iki ülke arasındaki savaşın derinleşmesine zemin hazırladı.
Trump’ın iktidara gelmesinin ardından, ABD’nin İran’a yönelik izlediği “Azami baskı” stratejisi, uluslararası dengeleri de değiştirdi. Bu strateji, İran yönetimindeki Şii rejimini zayıflatmayı amaçlarken, İsrail’in güvenliğini artırmaya yönelik bir gelişme olarak değerlendirildi. Ancak Trump’ın politikalarını destekleyen bazı iş insanları ve lobilerin, bu çatışmanın fitilini ateşlemekten çekinmediği iddiaları yapılıyor. Peki, gerçekten de böyle bir durum söz konusu mu?
ABD basınında çıkan haberlere göre, Trump’ın yakın çevresindeki isimlerin İsrail-İran savaşında önemli bir rol oynadığı iddia ediliyor. Bu isimler, uluslararası ticaret ve siyasi ilişkiler alanında etkili olan iş insanları ve lobicilerden oluşuyor. Bu kişilerin, çatışmanın yük olmayacağı; aksine, kazanç sağlayacakları düşüncesi, medyada sıkça dile getirilen bir görüş haline geldi.
Özellikle silah sanayii üzerinde etkili olan tüccarların, savaş ve çatışma ortamlarından nasıl faydalandığına dair pek çok örnek bulunuyor. Bu iş insanlarının, hem ABD iç politikasında hem de uluslararası düzeyde ilişkilerini pekiştiren adımlar attığı ve böylece kendi çıkarlarını koruma altına almayı hedeflediği belirtiliyor. Dikkat çeken bir diğer unsur ise, savaşın finansal boyutları. Özellikle İran’a yönelik ambargoların sertleştirilmesi, belli başlı şirketler ve yatırımcılar için önemli kazanç fırsatları doğuruyor.
Dolayısıyla, bu savaşta kazananların aslında Trump’ın etrafındaki dostlarının bulunması, gündemi meşgul eden bir başka tartışma konusu. Ülkenin stratejik çıkarlarını gözeten bu yapının, aynı zamanda insan hayatı üzerindeki olumsuz etkilerini de göz ardı etmemek gerekiyor. Dolayısıyla, çatışmanın nedenleri ve sonuçları üzerinde düşünürken, kimlerin bu kaos ortamından nasıl yararlandığını da unutmamak önemli.
Sonuç olarak, Trump’ın dostlarının İsrail-İran savaşındaki rolü, sadece bir savaşın dinamiklerinden ibaret değil. Bu durum, aynı zamanda küresel güç dengeleri, silah sanayii ve finansal kazançlar üzerinden yeniden şekillenen bir uluslararası ilişkiler ağının parçası olarak değerlendirilmeli. Gelecekte bu çatışmanın nasıl bir boyut alacağı ve kimlerin gerçekten kazandığı, uluslararası gözlemciler tarafından daha dikkatli bir şekilde izlenecektir.